
Tîn Sûresi’nin İlk Üç Ayeti Üzerine Düşünceler
وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ{1}وَطُورِ سِينِينَ{2}وَهَذَا الْبَلَدِ الْأَمِينِ{3}
“İncir ve zeytin hakkı için! Sina dağı hakkı için! Bu emin belde hakkı için ki…”
Hamit Özer
Kuranda Yemin
Kur’an’da yemin, sözün doğruluğunu ve önemini vurgulamanın en güçlü yollarından biridir. İnsanlar da günlük hayatta, söylediklerinin doğru olduğunu göstermek ya da sözlerine ağırlık katmak için yemin ederler.Her millette olduğu gibi Araplar da kendileri için kutsal ya da değerli saydıkları varlıklar, değerler ya da kavramlar üzerine yemin etmişler ve böylece bir konuda ne kadar kararlı olduklarını göstermişler, ya da söyledikleri bir sözü pekiştirmek istemişlerdir. Cahiliye Döneminden itibaren günümüze kadar ulaşan çok sayıda nesir ve şiirde, köklü bir yemin geleneğinin ürünü olan örneklere rastlamaktayız. Kur’an’ın ilk inen sûrelerinde de Arapların bu geleneğine/kültürüne hitap edildiği, güneş, ay, gece, gökyüzü, tan vakti vb. üzerine yemin ettiği görülür (Toprak, 2002). Fakat Allah Teâlâ, Kur’an’da ettiği yeminleri sadece söylediği bir sözü pekiştirmek için etmemiştir. Allah’ın seçtiği varlıklar, bazen mesajının ciddiyetini ortaya koyar bazen Kuranın mucize olduğuna delil olur bazen iman edenlerin dikkatini çekip düşünmelerini sağlar. Fakat bu kadarı ile sınırlı değildir. Bu yazıda göreceğimiz üzere Allah’ın yemin etmesinin daha nice hikmetleri ve boyutları vardır.
Tîn suresinin başındaki ayet bu duruma güzel bir örnektir. Allah (c.c.) şöyle buyurur:
“Yemin olsun o incire, o zeytine, Sina dağına, bu güvenli beldeye...”
Burada Allah Teala, insanların sıkça gördüğü ama çoğu zaman sıradan saydığı iki besine, incir ve zeytine yemin ediyor. Neden elma ya da başka bir meyve değil de incir ve zeytin? Neden yan yana anılıyorlar? Bunun ayetlerin bağlamı ile ne ilgisi var?
1. Siyak-Sibak ve Peygamberlerin Tebliğ Merkezleri
Ayetler bağlamıyla okuduğunda (siyak-sibak), bunun rastgele olmadığı görülür.Önce “incir ve zeytin” zikrediliyor, sonra “Sina dağı” ve “bu güvenli belde” (Mekke) geliyor.Bu dizilimde tabiat unsurlarından söz edilmekle birlikte gerçekte üç büyük peygamberin tebliğ merkezleri hatırlatılmak isteniyor olabilir. İncir ve zeytinin en çok yetiştiği Şam bölgesi Hz. İsa’nın (a.s.) yaşadığı yer, Sina dağı Hz. Musa’nın (a.s.) Allah ile konuştuğu yer, Mekke ise Hz. Muhammed’in (s.a.s.) nübüvvet merkezidir. Ayetler Hz. İsa (a.s.), Hz. Musa (a.s.) ve Hz. Muhammed’i (s.a.s.) farklı hikmetlerle ve semboller üzerinden bir araya getiriyor. Bu üç dine sırayla işaret edilmesi ve en sonunda Mekke’ye yani İslam’a işaret edilmesi dördüncü ayettekiahsen-i takvimile irtibatlı olarak düşünülebilir.
Ahseni Takvim
Her insan başlangıçta ahseni takvimüzere yaratılır. İnsan iman ve salih ameller işleyerek o kıvamda kalmaya çalışır; bu kıvamda sebat eden ve iyice derinleşen kimse, artık sadece ahseni takvim’de dayanmaz, ondan öteye geçerek kâmil ve muttaki insan mertebesine erişir. O vakit onun bakışları sıradan bir bakış değildir.“Müminin firasetinden sakının çünkü o Allah’ın nuru ile bakar”(Tirmizî).Allah Teâlâ’nın hadis-i kutside şöyle buyurur:“Kulum bana farzlarla yaklaşmaktan daha sevimli hiçbir şeyle yaklaşamaz. Kulum nafilelerle bana yaklaşmaya devam eder, nihayet onu severim. Onu sevdiğimde, onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse mutlaka veririm, bana sığınırsa mutlaka korurum”(Buhârî).
İşte bu mertebe, ahseni takvim kıvamını koruyabilenlerin önüne açılan bir yüceliktir. Fakat bu kıvamı muhafaza etmek kolay değildir. İlerleyen ayetlerde de işaret edildiği üzere, bu ancak imanla ve salih amellerle desteklenerek mümkün olur. Kim bunu başarırsa Allah Teâlâ’nın hadis-i kudsîde müjdelediği“Salih kullarıma gözün görmediği, kulağın işitmediği, insan kalbine dahi gelmeyen nimetler hazırladım” (Buhârî)gibi bir ikrama, bir övgüye mazhar olur.
Lâkin eğer insan nefsinin arzularına kapılırsa, işte o zaman asıl tehlike başlar.Yaratılışta kendisine verilen yüksek mertebeyi zayi eder, ilâhî kıvamdaki o üstün değerini yitirir ve sonunda esfel-ı sâfilîn’e, yani aşağıların en aşağısına düşer. O vakit, ahseni takvim üzere yaratılmışken hayvandan dahi aşağı bir hâle iner. Çünkü aklını, kalbini, latifeler ile dolu olan ruhunu ve iradesini heder etmiş, kendisine verilen emaneti elden kaçırmıştır.
Bu bütünlük, her bir Kur’an ayetinin ilahî bir düzen ve hikmetle tertip edildiğini göstermektedir. Tefsir usulünde “Kur’an’da faydasız hiçbir şey yoktur, her birinin bir anlamı vardır” kaidesi ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) buyurduğu“Kur’an’ın bir zâhiri, bir bâtını, bir haddi ve bir matlaı vardır. Onun acaibleri sayılıp bitmez, garibleri eskimez” (Suyûti)gibi esaslar dikkate alındığında bize başka sorularda sormak düşecektir. MeselaŞam’ı temsil edecek başka bir şey yerine neden incir ve zeytin?
Neden incir ve zeytin?
Şam bölgesi başka bir şekilde temsil edilebilirdi.Mesela Allah Teâlâ Kudüs'e yemin ederek başlayabilirdi.Bunun Kur’an deryasında pek çok hikmet incileri vardır. Her devrin insanı oradan bazı inciler çıkarır ve Kur’an’dan hidayet dersleri çıkarır. Sınırlı aklımızla birkaç noktaya işaret edebiliriz:
Allah Teâlâ küçük gibi görünen şeylerden büyük dersler çıkarılabileceğini gösteriyor. İnsana hem incir ve zeytin üzerine düşünmeyi hem de kâinatı okumayı öğretiyor. Adeta“İncirden âlemlere her şey Allah’ın varlığına ve birliğine delildir, nasıl inkâr ediyorsunuz?”diyor.
Aynı zamanda, ayet kainattaki vahdeti (birliği) anlamamız için bir kapı açıyor.
Bediüzzaman Said Nursi’nin de dediği gibi:
“Evet her bir eser, –hususan zîhayat olsa– kâinatın küçük bir misal-i musağğarıdır ve âlemin bir çekirdeğidir ve küre-i arzın bir meyvesidir. Öyleyse o misal-i musağğarı, o çekirdeği, o meyveyi îcad eden, herhâlde bütün kâinatı îcad eden yine O’dur”(Bediüzzaman, 2016).
Ayetin başka bir yönünde ilginç bir nokta bulunmaktadır.
Kuran-ı Kerim’in içinde bazen Tevrat’a ve İncil’e göndermeler vardır. Bu hem Kur’an’ın mucizeliğini ispatlar hem de ehli kitap ile bir bağ kurmaya vesile olur. Semavi din mensuplarının ortak yönlerini gösterir.
“Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçluları (günahkârları) işte böyle cezalandırırız” (Araf 7:40).
“Yine şunu söyleyeyim kidevenin iğne deliğinden geçmesi,zenginin Tanrı Egemenliğine girmesinden daha kolaydır” (Matta 19:24).
Tabiri caizse Allah Teala burada İncil’deki ifadenin sınırını çizer. Yani mesele zenginlik değil, sizi cennetten alıkoyacak şey; ayetlerimizi yalanlamak ve onlara karşı kibirlenmek şartını koyar. Hz. Süleyman gibi bir peygamberin zenginliği buna delildir. Bu gibi küçük atıfları, ince dokunuşları Kur’an’da bulmak mümkündür.
Evet Kuranın bir mucizevi yönüdür diyorum çünkü Hz. Muhammed’in (s.a.s.) etrafındaki insanlardan Tevrat ve İncil eğitimi almadığı, inanan inanmayan herkesin ittifak ettiği bir olgudur. Ve aynı şekilde Kur’an-ı Kerim’de İncil ve Tevrat’a bir benzeri bulunan kıssaları anlattıktan sonra ayetlerin sonunda“Sen bu kıssaları daha önce bilmiyordun, bunlar gayb haberleridir biz sana bildiriyoruz (Hûd Sûresi, 49, Âl-i İmrân, 44, Yûsuf Sûresi, 102)”gibi yazması da ayrıca Hz. Muhammed’in (s.a.s.) daha önce eğitim almadığını kanıtlamaktadır.
Kur’an’da Hz. Muhammed (s.a.s.) ile alakalı bir bilgi geçiyorsa onun doğru olduğuna hükmetmek durumundayız. Yanlış olsaydı o günün müşriklerine yalanlama için büyük birdelil verilmiş olurdu. Ancak tarih boyunca böyle bir durum ortaya çıkmadı. Oryantalist yazar Margoliouth da dediği gibi: “Eğer peygamber Hristiyan ve Yahudilerin kitaplarında yazılan hikayeleri anlatmış olsaydı, rakipleri (onun ders aldığı) hocasının adını söyleyip kaynakları gösterirdi" (Margoliouth, 2010).
Ve Tîn suresine acaba İncil'e ve Tevrat'a bir atıf varmi gözüyle bakıldığında da harika ince atıflar bulunduğu görülmektedir:
“Her kişi kendi bağının altında,kendi incir ağacının altında oturacak ve kimse korkmayacak;çünkü Rab tüm alemlerin Rabbi bunu ilan etti” (Mika 4:4 (Tanah / Tevrat Peygamberler Bölümü).
Burada incir ağacı barış, korkusuzluk, huzuru temsil ediyor.
“Solomon’un zamanında, Dan’dan Beersheba’ya kadar Yahuda ile İsrail, herkes kendi bağının altında veincir ağacının altında huzur içinde yaşardı”(Krallar 4:25 (Tanah / Tevrat Tarih Kitapları Bölümü).
Burada da incir ağacı güvenlik huzur içinde yaşamak gibi şeyler ile temsil ediliyor.
Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de “Mekke” diyeceği zaman başka şekilde zikrettiğini görüyoruz.
“Gerçek şu ki insanlar için ilk kurulan ev, Bekke (Mekke)’de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Kâbe)’dir” (Ali İmran 3:96).
Ayette Mekke’yi Bekke olarak ifade ediyor fakat Tîn suresinde“güvenli belde”diyor.Kur’an’da faydasız hiçbir şey yoktur, her birinin bir anlamı vardırsırrınca bakıldığında baştaki incire olan yemin ile 3. ayetteki“Bu güvenli beldeye”yemini arasında bağ kurulmuş oluyor.Çünkü incirin Tevrat ve İncil’de huzur, güvenli yer, korkusuz yaşamakla sembolize edildiği görüldü. Allah Teala sonraki ayetinde de Mekke’ye, daha önceki ayetlerde geçtiği gibi Bekke demeyip incir ile bağlantı kurup “Bu güvenli belde” diye zikretti.
Bilimsel Yönü
Ama bu ayetin sırrı bu kadar ile de sınırlı değil. “Bir nassın bir yönüyle verdiği hüküm, başka bir yönüyle verilen hükmü engellemez” hükmüne göre bu ayeti aynı zamanda bilimsel olarak incelememizde de herhangi bir problem görülmemektedir.
İncirin Biyolojik, Tıbbî ve Kültürel Boyutu
Kur’an incire yemin etmekle onu bir meyve olmaktan çıkarıp insana okuması için bir ayet hâline getirir. Bir meyvenin kabuğunda dahi hikmet saklıysa, laboratuvar verileri bu hikmeti perde perde görünür kılar.Bakış, nimete takılıp kalmaz; nimeti verene yönelir.
İncir aslında sıradan bir meyve değil, teknik olarak ters çiçek yapısıdır; kozasının içinde yüzlerce küçük çiçek bulunur ve her biri tek bir tohum üretir, bu yüzden bir incir yediğimizde aslında yüzlerce minik meyve yemiş oluruz. Diğer meyveler gibi rüzgâr ya da arılarla değil, sadece “incir arısı” denilen özel bir tür sayesinde döllenir; incir ile incir arısı birbirine bağımlıdır, arı larvalarını incirin içine bırakır, incir de bu sayede çoğalır. Erkek incir (ilek) yenmez fakat döllenme için mutlaka dişi ağaçların yanına asılır, hatta bazı bölgelerde ilek borsası bile kurulur. Döllenme sürecinde ilk giren arı enzimiyle yok olur, yumurtadan çıkan sinekler meyveyi terk eder ve içeride kalmaz; bu süreçten sonra incir olgunlaşmaya başlar.
Besin Dokusu
İncir; A, B grubu, C ve K vitaminleriyle; kalsiyum, magnezyum, potasyum, demir, fosfor ve çinko gibi minerallerle kurulu bir denge sağlar. Lif zenginliği sindirimi tanzim eder, polifenoller ve flavonoidler hücreyi yıpratıcı serbest radikallere karşı bir siper gibi durur. Bu denge, nimetin tek boyutlu değil, çok katmanlı oluşunu gösterir. Bir lafız fazladan zikredilmiş ise, mutlaka manada da bir fazlalık vardır” misali, her öğe ayrı bir faydayı çağırır.
Tıbbi Yansımalar
Lif, bağırsak ritmini düzenleye yardımcı olur. Potasyum, tansiyon dengesinde rol alır; kalsiyum ve fosfor, iskelete omuz verir; antioksidan kapasite bağışıklığı destekler. Glisemik etki ölçülü tüketim ister; nimetin adabı, nimetin kendisi kadar kıymetlidir. Tıp literatüründe incir yaprağına dair metabolizma üzerinde olumlu etkilerden söz edilir.
Kesrette Vahdet
Bir incirin içindeki yüzlerce tohum, kesrette vahdet dersini okutur. Yaprağın ışığı derleyip toplaması, nimetin insana en uygun halde sunuluşuna vesile olur. Bütün bunlar “Kur’an’da gereksiz bir fazlalık yoktur” kaidesinin kâinattaki karşılığıdır. Her parça bir manayı taşır, her mana bir şükre vesile olur.
Mucize Dilinden Sünnetullah’a
Vitamin, mineral, lif ve antioksidanların kurduğu bu nizam, inciri modern literatürde “doğal bir süper gıda” payesine yaklaştırır. Lakin paye, asıl mananın gölgesidir. Asıl olan nimetin sahibine intikal eden şükürdür. Kur’an’ın yemini, sembolik gösterimle birlikte insana, nimetin diliyle konuşan bir tefekkür iklimi açar. İncirde görülen bu ölçü, ayetin merkezidir, menbaıdır; buradan hareketle insan, varlık kitabının diğer sayfalarını da okumaya koyulur.
Zeytinin Biyolojik, Tıbbî ve Kültürel Yönleri
Besin Dokusu
Zeytin; A, E ve K vitaminleri ile demir, kalsiyum, magnezyum ve potasyum gibi temel mineraller açısından zengin bir besindir. İçeriğindeki oleik asit, kalp-damar sağlığı üzerinde koruyucu etki göstermektedir. Ayrıca zeytinde bulunan fenolik bileşikler, özellikle oleuropein ve hidroksitirosol, antioksidan ve antienflamatuar özellikleriyle hücreleri zararlı etkilere karşı korur ve iltihaplanmayı azaltır. Bu çok katmanlı besin profili, zeytinin yalnızca tek boyutlu bir gıda olmadığını; farklı düzeylerde sağlık katkıları sunduğunu ortaya koymaktadır (Covas, 2007; Omar, 2010; USDA).
Tıbbi Faydaları
Zeytinyağı, kolesterolü terbiye eder, kalbin yükünü hafifletir. E vitamini ve polifenoller, sinir hücrelerini korur, hafızaya canlılık verir. Bağışıklığı destekler, kansere karşı biyolojik bir bariyer kurar. Sindirim sisteminde safra akışını artırır, kabızlığı önler. Ölçülü tüketildiğinde beden için rahmet oluryani nimetin adabı, nimetin kendisi kadar değerlidir.
Biyolojik Özellikler (Biyo-Yorum)
Zeytin ağacının bin yıla varan ömrü, kesrette vahdet dersini verir; zamana meydan okuyan bir sebat örneği olur. Meyvenin yeşilden siyaha dönen rengi, hayatın basamaklarını hatırlatır: hamlıktan kemale, gençlikten olgunluğa. Kurak topraklarda bile kök salışı, sabrın ve direncin canlı bir sembolüdür.
Kültürel Önem
Zeytin, Akdeniz’in en eski medeniyetlerinden bugüne barış ve bereketin işareti olmuştur. Tevrat’ta tufan sonrası güvercinin ağzında taşıdığı dal, zeytindendir; İncil’de Hz. İsa’nın adımlarını attığı Kudüs’teki Zeytin Dağı vardır. Kur’an’da Nur suresinde“Ne doğuya ne batıya ait olmayan mübarek bir zeytin ağacının yağı (Nur Suresi, 35).” İlahî nura teşbih edilir. Hadislerde ise “Zeytinyağını yiyiniz ve onunla yağlanınız; çünkü o mübarek bir ağaçtandır (Tirmizî; İbn Mâce)” buyurulur.
Kaynakça
Bediüzzaman, S. N. (2016). Mektubat. Süreyya Yayınevi.
Buhârî. Rikâq (Hadis no: 6502).
Buhârî. Bed’ü’l-Halk (Hadis no: 3244).
Covas, M. I. (2007). Olive oil and the cardiovascular system. Pharmacological Research, 55(3), 175–186. https://doi.org/10.1016/j.phrs.2007.01.010
Hûd Suresi, 49; Âl-i İmrân, 44; Yûsuf Suresi, 102
Margoliouth, D. S. (2010). Muhammed ve İslam’ın Yükselişi.
Omar, S. H. (2010). Oleuropein in olive and its pharmacological effects. Scientia Pharmaceutica, 78(2), 133–154. https://doi.org/10.3797/scipharm.0912-18
Süyûti, J. (n.d.). el-İtkan (Vol. II, p. 1220).
Tirmizî. Tefsîr (no: 32; no: 3127).
Tirmizî. Sünen, Et‘ime (h. no: 1851).
Tin Suresi, 5–6
İbn Mâce. Zühd (no: 4034); Sünen, Et‘ime (h. no: 3319)
Ahmed b. Hanbel. Müsned (Vol. II, p. 282).
Nur Suresi, 35
Toprak, M. F. (2002). Klasik Arap Şiir ve Nesrinde En Sık Rastlanan Yeminler. Nüsha: Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, II(7), 73.